memleketimdeki işsizler ordusunu da ergenekondan içeri alırlar mı?

13 Temmuz 2008 Pazar

1. GÜN

bir pazar günüydü karar verdiğinde yeniden yaşamaya gözyaşları içinde... artık o olmayacaktı onda ve herkeste, bildiği ve bildikleri gibi... bir intihar düşüncesinin ardından başladı bunları söylemeye ve kimsenin hak etmediğini anladı ölmesini....

korkular ve güvensizlikler içinde geçen bir yaşamda elinde kalan arızalı bir kimlik, bir avuç gözyaşı, öldüren anılar, lanet edilen kişiler... bunlar değildi istediği... istediğini bulduğundaysa, reddedilen kimliği!

hey hat! boşuna yaşamıştı onlar için... yaşamını kendisi için yaşaması gerektiğini söyleyenin hançeriyle kesilen şah damarından, yıllardır damarlarına zerkettiği zehirli kan aktı.. kanın süzüldüğü her yer bir daha zehirlendi.. bin kez yıkansa da çıkmadığından o kadar çok korkuyordu ki hala, ayağa kalkamadı verdiği kararıyla.... kalbi boğazında bir şişe mantarı gibi tıkalı, biri çekip çıkarsa fışkıracak organları, acıları, umutları....
hep iyi bir çocuk oldu, tek derdi mutlu etmekti herkesi, kendisi yangınların içinde boğulduğundan hiç bahsetmezdi. iyi bir çocuk olup, şirinleri görmekti yüreciğinin derinlerinde yaşattığı arzusu. çünkü orada sevgi vardı. sevgiyle her şeyi çözebileceğine inanmışlığını sadece şirinlerin köyünde yaşayabilirdi. yangınlardan başka bir şey göremiyordu var olduğu yerde. alevler içinde bir minik yürek, dumanlar içinde çocuk düşleri.
büyümek istemiyordu, biliyordu daha da büyüyeceğini yangınların. daha çok yeri yanacaktı, büyüttüğü düşlerine dumanlar daha fazla bulaşacaktı.
ne yapabilirdi ki, hayat geçiyordu herhangi bir şey sormadan, hiç mi hiç beklemeden...

Hiç yorum yok: